Varoluşsal Depresyon: Hayat Anlamını Yitirdiğinde

Yüksek entelektüel kapasiteye sahip insanlar çok özel bir tür depresyon yaşayabilirler. Bu durum yaşantılarının hiçbir anlamı kalmadığını düşündüklerinde, adaletsizliğin her yerde olduğuna inandıklarında ve her birimizin gerçek anlamda özgürlükten uzak, fani ve yalnız birer insan olduğumuz düşüncesine kapıldıklarında ortaya çıkar.
Varoluşsal Depresyon: Hayat Anlamını Yitirdiğinde

Son Güncelleme: 10 Ocak, 2021

Varoluşsal depresyon, fazla bilinmeyen ancak tekrar eden bir psikolojik problemdir. Özellikleri arasında örnek olarak, beklentileri karşılayamama hissi, hayatın anlamsız olduğu düşüncesi ya da dünyanın olması gerektiği gibi değil de adaletsizliklerle ve sonsuz eşitsizliklerle dolu bir yer olduğuna dair inançlar bulunmaktadır.

Klinik açıdan bakıldığında bu terimin kulağa ilginç ve hatta riskli gelmesi olasıdır. Bu rahatsızlık, DSM-V (Mental Bozuklukların Tanısal ve Sayımsal El Kitabı) içinde yer almamaktadır. Aynı zamanda böyle bir teşhis konulmuş olan kimse de henüz yoktur. Ancak varoluşsal depresyonun yaygın bir psikolojik problem olduğu ve toplumun bir kısmının bu problemle yüzleşmek durumunda kaldığı da bilinen bir gerçektir.

Varoluşsal Depresyonun Tarihi

Dr. Robert Seubert 2012 yılında Journal of the European Psychiatric Association adlı dergide çok önemli bir konuya işaret etmek için bir araştırma makalesi yayımlamıştır. Bu bağlamda, toplumun bir kısmının depresyonun normal tedavi yöntemlerine cevap vermediğini ve bu durumun kişilik yapısıyla, hatta yüksek entelektüel kabiliyetle ilgili olabileceğine vurgu yapmıştır.

Dünyada farklı psişik evrenlerde gezinen insanlar vardır. Bunların bazıları kendi kendilerine çok derin sorular sorar ve alışılmadık bir tür rahatsızlık yaşarlar. Dünyanın geleceği hakkında endişeye kapılmak ya da hayatın gerçek anlamını bulamamış olmanın getirdiği üzüntü bu çok özel depresyon türüne neden olur.

başını ellerinin arasına almış bir adam
Varoluşsal depresyon, yüksek entelektüel yetenekleri olan insanlarda ortaya çıkar.

Varoluşsal Depresyon: Tanımı, Semptomları ve Nedenleri

Bu depresif tipolojinin bizlere Søren Kierkegaard ya da Friedrich Nietzsche gibi yazarları hatırlatması olasıdır. Bu isimlerin temsil ettikleri felsefi akım insanlara özgürlüğün prensiplerinden ve bireysel sorumluluğundan, insanın yalnızlığından ve klasik varoluşsal acı kavramından bahsetmektedir.

Bu son kavram geleceğe yönelik korkuları ifade eder. Bu bağlamda, vereceğimiz kararların ağırlığı ve beklediğimiz kişi olamamanın yaratacağı türbülans bu korkuların temelini oluşturur. Peki bunların varoluşsal depresyonla ilgisi nedir?

Aslında bunlar pek çok anlamda birbirleri ile ilgili konulardır. Bu psikolojik durumu en çok çalışan isimlerden biri, Stanford Üniversitesi Psikiyatri Profesörü psikoterapist Irvin David Yalom’dur. Yalom’un en bilinen çalışmalarından biri “Varoluşsal Psikoterapi” adını taşımaktadır.

Bu çalışmada Yalom, bu tür bir depresyon yaşayan kişinin temel özelliklerinin neler olduğundan bahsetmektedir. Bunlar, zamanında varoluşsal felsefenin en tanınmış isimlerinin bizlere aktardığı fikirlerle ciddi benzerlikler taşımaktadır.

Varoluşsal Depresyonun Semptomları Nelerdir?

Depresyonun her türü çok boyutlu ve karmaşık bir problemdir. Her insan bu problemi kendine göre farklı şekillerde yaşar. Genel olarak bakıldığında anksiyete gibi diğer rahatsızlıklar ile eş zamanlı olarak görülen bir rahatsızlık olduğu söylenebilir. Varoluşsal depresyonun kendine özgü bir dizi özelliği bulunmaktadır. Bu özellikleri şu şekilde sıralayabiliriz:

  • Anlam eksikliği: Kişi varoluşunun anlamını bulmakta zorlanır. Sanki kendisini bir boşluğa doğru ilerliyormuş ve burada hiçbir şey anlamlı, gerçek ya da zihnini zenginleştiren bir özelliğe sahip değilmiş gibi hisseder.
  • Anlaşılmama hissi: Bu hisse kapılan insan kendisinin bu dünyada bir yabancı olduğunu ve her zaman yalnız kaldığını düşünür.
  • Hayallerin gerçekleşmemesi: Toplumun kapasitesi sınırlı olduğundan ve yaratıcı, profesyonel, insancıl ve medeni gelişimi destekleyen mekanizmalar bulunmadığı için düşüncelerin hayata geçirilmesi mümkün değildir.
  • Sosyal eşitsizliklerin yarattığı sorunlar: Eşitsizlik ve özgürlüklerin kısıtlanması düşüncesinden doğar.
  • Sık sık ölümü düşünmek: Kişi sık sık insanoğlunun fani olduğuna ilişkin düşünceler içine düşer. Bu tür psikolojik bozuklukta intihara yönelik fikirlere de yoğun bir biçimde rastlanır.
  • Fiziksel göstergeler: Bitkinlik, uykusuzluk, aşırı uyku, yemek yeme bozuklukları gibi durumlar ortaya çıkabilir.

Yüksek Entelektüel Yetenekleri Bulunan Kişilerde En Yaygın Rastlanan Depresyon Türü

Varoluşsal depresyon, psikiyatr Kazimierz Dabrowski (1902-1980) tarafından geliştirilmiş olan bir teoriyle bağdaştırılmaktadır. Pozitif çözülme adı verilen bu yaklaşım aşağıda sıralanan prensipler üzerine kurulmuştur:

  • İnsanlar kişisel gelişim anlamında beş aşamadan geçebilir.
  • Ancak toplumun yaklaşık olarak %70’i ilk üç aşamanın ötesine geçemez. Bu gelişim süreci kişinin toplum tarafından konulmuş olan kurallara alışması ve yavaş yavaş kendi yerini bularak buna adapte olmasını içerir.
  • Buna karşın insanların %30’u kişisel gelişim sürecinde en tepe noktaya ulaşır. Ancak bu aşamada daha fazla bilgelik ya da sağlık elde etmekten çok varoluşsal bir kriz içine girerler. Bu gruba giren kişiler toplumun onlardan bekledikleri şeylere karşı bağdaşık hissetmezler.
  • İşte bu durum Dr. Dabrowski tarafından pozitif çözülme olarak adlandırılmıştır. Yani kendini yeniden tanımlama ve formüle etme ihtiyacı hisseden herkes çözülüp yeniden kendini inşa etmesi gerekir.
  • Ancak bu tür insanların çok derin şüpheler duyma, acılar çekme ve kendilerini çevreleyen hiçbir şeyde bir anlam bulamama gibi sorunlarla karşılaşması sık rastlanan bir durumdur.
  • Bu tür bir sorunun özellikle IQ seviyesi yüksek insanlarda ortaya çıkma olasılığı yüksektir. Yani bu gruba giren hem erkekler hem de kadınlar varoluşsal depresyon sorununu en sık yaşayan insanlardır.
bulutlar ve ormanla sarılı bir kadın
Varoluşsal depresyon sorunu yaşayan insanlarda en çok tekrarlayan düşünce, hayatın bir anlamının olmadığı düşüncesidir.

Terapötik Yöntemler

Peki varoluşsal depresyon tedavi edilebilir mi? Diğer herhangi bir ruhsal sorun gibi bu rahatsızlığın da tedavi edilebilir olduğunun altını çizmek gerekir.

Genel olarak terapötik yöntemin her insanın kişisel ihtiyaçlarına göre bireyselleştirilmesi önemlidir. Bu sayede psikolojik terapiye ek olarak farmakolojik yöntemlerden de (antidepresanlar) faydalanan kişiler olacaktır. Peki depresyon sorunu yaşayan yüksek entelektüel yeteneğe sahip insanlara nasıl yardım edilebilir?

  • Bilişsel davranışsal terapi her zaman için iyi bir yöntemdir. Sahip olduğumuz düşüncelere daha olumlu şekilde yaklaşmamıza ve bu sayede hayata yeni bir anlam katmamıza yardımcı olur. Aynı zamanda başaracağımız yeni hedefler bulmamızı ve gelecek hakkında yeniden heyecan duymamızı da olanaklı hale getirir.
  • En olumsuz ya da karmaşık duyguların yol açtığı etkileri azaltmak için duygusal yönetim üzerinde çalışılır. Burada amaç kişinin gelişimini sürdürmeye devam etmesi ancak bunu acı çekerek ve olumsuz hisler içinde yapmamasıdır.
  • Kabul ve Kararlılık Terapisi (ACT): Bu yaklaşım biçimi kişinin dünyanın genellikle beklediği gibi bir yer olmadığını kabullenmesi temeline dayanır. Yani belirsizlikleri, çelişkileri ve adaletsizlikleri çok fazla üzerinde düşünüp acı çekmeden kabullenmek gerekir. Ancak bu esnada ulaşmak için bir değerler dizisi ve hedefler belirlemek de önemlidir.

Kitaplarda Olmasa Bile Varoluşsal Depresyon Sorununu Görmezden Gelmeyin

Sonuç olarak, her ne kadar varoluşsal depresyon el kitaplarında ya da kılavuzlarda bulunmasa bile bu sorunu yaşayan insanların sağlıklarına kavuşmaları için faydalanabilecekleri etkili tedavi yöntemleri bulunduğunu bilmek gerekir. Bir hasta için bu yaklaşımların benimsenmesi kolay olmayacaktır. Ancak içinde yaşadığı dünya onun bir an önce yardım almaya ihtiyaç duyduğunu hatırlatacaktır.


Tüm alıntı yapılan kaynaklar, kalitelerini, güvenilirliklerini, güncelliklerini ve geçerliliklerini sağlamak için ekibimiz tarafından derinlemesine incelendi. Bu makalenin bibliyografisi güvenilir ve akademik veya bilimsel doğruluğa sahip olarak kabul edildi.


  • Dabrowski, K. (1966). The Theory of Positive Disintegration. International Journal of Psychiatry, 2(2), 229-244.
  • Webb, J. T., Meckstroth, E. A. and Tolan, S. S. (1982). Guiding the Gifted Child: A Practical Source for Parents and Teachers. Scottsdale, AZ: Gifted Psychology Press, Inc. (formerly Ohio Psychology Press).
  • Marjorie Battaglia; Sal Mendaglio; Michael Piechowski (2013). Ann Robinson; Jennifer Jolly (eds.). Kazimierz Dabrowski – A Life of Positive Maladjustment (1902-1980)A Century of Contributions to Gifted Education: Illuminating Lives. London: Routledge. pp. 181–198.
  • Rodríguez, Magda Yaneth Acevedo, and Leidy Mayerly Gélvez Gafaro. “Estrategias de intervención cognitivo conductual en un caso de depresión persistente.” Revista Virtual Universidad Católica del Norte 55 (2018): 201-217.
  • Sidoli, Mara (1983). “De-Integration and Re-Integration in the First Two Weeks of Life”. J. Anal. Psychol. 28(3): 201–212.
  • Yalom, I. D. (1980). Existential Psychotherapy. New York: Basic Books.
  • Skrzyniarz, Ryszard. “Lublin teachers, lecturers and masters of Kazimierz Dąbrowski: discovering the biography.” Polska Myśl Pedagogiczna 5.5 (2019).
  • Luciano, Carmen, et al. “Dificultades y barreras del terapeuta en el aprendizaje de la Terapia de Aceptación y Compromiso (ACT).” International journal of psychology and psychological therapy 16.3 (2016): 357-373.

Bu metin yalnızca bilgilendirme amaçlı sunulmuştur ve bir profesyonelle görüşmeyi yerine geçmez. Şüpheleriniz varsa, uzmanınıza danışın.